Arabası olmayan fakir de, olan zengin mi?

Trafikte arabası olmayıp, yürüyenlere ne isim veriyorduk?” diye soran öğretmene küçük öğrencinin verdiği ‘Fakir’ yanıtı; beni son zamanlarda en fazla etkileyenler arasında yerini almış durumda…

Bu etki iyi yönde mi yoksa kötü mü, buna henüz karar veremedim desem…

Gülümsemekle yüreğinin burulması arasında gidip gelen uzunca bir yol.

İroni şu ki, zengin dünya giderek daha fazla otomobilsizleşme çabası içinde. Ve artık zengin modern kentlerin merkezlerine araç girmemesi için, yerel yönetimler ellerinden geleni fazlasıyla yapıyorlar.

Bize dönersek:

Otomotiv sektörü açısından hem üretim, hem tüketimde rüya gibi bir 10 yıl geçirdik.

O 10 yılda sandık ve inandık ki, ‘araba’ artık bir statü sembolü değil. Demokratikleşmiş ve halka inmişti. Araba almak artık zengin işi değildi…

Aslında bu bir sanı değil, vakıaydı.

Uluslararası konjontürün de etkisiyle çok kolay ulaşılan ve tüketime akan krediler, yeni otomobil satın almayı da çok kolaylaştırmıştı.

Yeni bir araba satın almak

İyi gelir olanlar bir yana, sabit ve ‘fena olmayan bir geliri’ olanların da aklına araba almak geldi. Yüksek vergiler bile engel olamadı buna… Ayrıca giderek daha fazla Avrupa’ya benzemiştik ve alınan bu otomobiller yatırım için değil, tamamen amacına uygun olarak kullanmak, tabiri caizse tüketmek içindi…

Arabaları çekince de art arta piyasaya satış rekorları kırdırdık.

Kötü mü oldu peki?

Her şeye rağmen, bence hayır.

‘Kocaman, kayda değer, dikkate alınan ve saygı duyulan, Türkiye tercihlerine uygun donanımlar için fazlasıyla çalışılan’ bir pazar büyüklüğüne ulaştık.

Madalyonun öbür tarafındaki otomotiv üretimi de olumlu etkilendi bu gelişimden. Sadece üretim ihracatı değil iç pazarı da… Pazarın tamamı yerlilerden oluşmasa da kırılan rekorlar üretimi de teşvik etti. En fazla satılan ilk 10 model listesine hep yerli üretim modeller damga vurdu.

Belki çok iddialı gelebilir ancak bana göre otomotivdeki kalifiye yönetim biçimi diğer birçok sektöre de örnek oldu bu dönemde.

Ancak;  

Bir de yanılsamamız oldu maalesef.

Yollara her yıl çıkan 1 milyona yakın aracı da zenginlik sandık.

Oysa ki zenginlik değil, olması gerekendi.

Benim çocukluğumda arabası olan gerçekten zengin sayılırdı.

Ama arabası olmayana da fakir demezdik.

Neredeyse beş kuşak sonra bugün arabası olmayana fakir diyoruz.

Arabası olmayan fakir de olan zengin mi peki?

Arabası olan da zengin sınıfına girmiyor bugün.

Hatta;

Önümüzdeki 4-5 yılda ‘fakir’ sıfatını kazanacaklar gibi görünüyor (!)…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.