Bir çikolata meselesi: Otomobilde Nutella etkisi olur mu

Otomobilde Nutella etkisi olur mu? Yok öyle bir şey. Ben uydurdum… Belki yanlışlıkla literatüre bir şey kazandırırım (!) Anlatayım meseleyi.

Belma Toprak

Yılbaşından 10 gün kadar önce Metro Market’in reyonları arasında dolaşıyoruz, eşimle… Gittiğimiz gün yeni katalog açıklanmış. Bu pahalılıkta, katalogları yakından takip etmek lazım. Nutella’da da kampanya var. Kampanya dediğim de, 10 gün kadar öncesinin zamsız fiyatı. Bizim gibi saflar reyona gittiğinde, rafta bolca indirimli ürün bulacağını sanıyor. Batı’nın en hızlı katalog kovboyları da Türkiye’de sanırım…

O sırada reyonda bizimle birlikte genç bir kadın daha var. Nutella rafının iki dakika içinde neden boşaldığına takmış. ‘Kasada görmüş, bir kişi iki koli birden almış; hani alımlar iki adetle sınırlıymış, nasıl bir kişiye bu kadar satılırmış, haksızlıkmış…’

Haksızlık olduğu konusunda haklı. Haklı ama keşke bu mücadele gücümüzü daha önemli şeyler için kullanabilseydik diye de düşünmeden edemedim elbette. Ha biz de oradaydık, sadece göz ucuyla takipteydik diyerek; durumu kendimiz adına kurtarmaya çalışayım (!)

5-6 dakika kadar bekleyip artık alamayacağımız kanısıyla reyonu terkettik. Biz de taktık ya, bir 15-20 dakika sonra ‘hadi bir daha bakalım, belki rafı yeniden doldurmuşlardır’ dedik. Az önce gördüğümüz ‘mücadeleci’ kadın, elinde bir koli Nutella ile reyonda. Hepsi dediğim bir koli. 8 mi, 12 mi kaç tane var kolide tam anlayamadım. Helal olsun! Ne yapmış etmiş, yetkili birilerini bulup reyona getirtmiş. Bizi de görünce cömertçe koliyi uzatıp ‘Alın alın istediğiniz kadar, bi daha bu kampanyayı bulamazsınız’ dedi. 4 tane aldık. Alemin akıllısı biziz ya… ‘İki adet sınırlama önemli değil, kasada ikisini ben, ikisini eşim ayrı ayrı alırız’ diye düşündük ama miktarla sınırlı her üründen daha fazlasını almak istersen; ayrı bir mağaza kartı gerekiyormuş. Bizde bir tane var. Eşim adına bir kart çıkartmaya üşenince diğer ikisini kasada bıraktık. Kim bilir kime kısmet oldu…

Bu arada Nutella’nın olduğu reyondaki müşteri trafiğini size anlatmam mümkün değil. Sırf Nutella için olduğunu söylememe gerek yok. Diğer ürünlerin yüzüne bakan yok bu arada. Kötü oldukları için mi? Elbette hayır. Bir Nutella sihri var belli ki…

Niye anlatmak istedim bu yaşadığımızı? Bazı soruları sormanın artık gereksiz olduğunu düşündüğüm için. Türk malı nedir? Yerli nedir, yabancı nedir? Sınırlar nerede başlıyor, nerede bitiyor? 5-6 yıl evvel ailece gittiğimiz Moskova’da o zaman 9 yaşında olan kızımın McDonalds’ı görünce bir koşuşu vardı hâlâ gözümün önündedir… Lahmacuna koşmaz öyle. Ülke sınırlarını yüzde 100 kapamadığın sürece çok da umurumuzda bu soruların yanıtları. Fiyat ve kalite oranını az çok tutturan her ürünün başımın üzerinde yeri var. Kimsenin de pek umurunda olduğunu pek sanmıyorum açıkçası.

Türk fındığında tekel konumda olması büyük sorun ama Nutella’yı üreten İtalyan Ferrero’nun Türkiye’de 7 tesiste üretim yaptığı bir gerçek. Tıpkı Fiat’ın, Renault’nun Toyota’nın, Hyundai’nin yaptığı gibi…

Yerli meselesinden konuyu ‘TOGG’a getireceğimi anlamışsınızdır. Projenin en fazla vurgulanan kısmı olan yerliliğine yani.  TOGG’u çok takdir ediyorum, işlerin ciddiye alınarak ilerlediğini gözlemliyorum, liyakatlı bir ekibin olduğunu düşünüyorum. Üretilen her şey değerlidir bence. İster 100 metrekarede maydonoz, ister Gemik’te 1.2 milyon metrekarede otomobil. İnşallah yolu açık olur.

Bu kadar işte…

TOGG projesine kendimce çok değer veriyorum

Ama pek de önemsemiyorum.

Ocak 2011’de Cumhurbaşkanı’nın TÜSİAD toplantısında ‘Babayiğit’ çıkışını yaptığı gün de aynı fikirdeydim, aradan geçen bunca yıldan sonra bugün de aynı fikirdeyim.

Dünyada 113 yıldır, Türkiye’de 55 yıldır otomobil seri üretim bantlarından iniyor. Çok da güzel oluyor. Sırf fikri ve sınai mülkiyet hakkı yüzde 100 Türkiye’de diye bir projeyi aşırı önemsemek bu ülkeye; bu ülkenin sanayiine, bu ülkenin otomotiv sektörüne, bu ülkenin otomotiv çalışanlarına ayıp olur. TOGG’u üretecek olan ekibin mavi yakadan beyaz yakalısına ezici çoğunluğu; bu ülkenin otomotiv fabrikalarında yetişmiş insan gücü değil mi zaten?

Güzelim projeyi hamaset bataklığında boğmayın. Henüz seri üretimi olmayan bir ürüne şimdiden küresel marka muamelesi yapmak; Türk’ün Türk’e propagandasından başka bir şey olmayacaktır. Hamaset de bir yere kadar şarj işlevi görebilir…

Türkiye’nin böyle bir ürünü üretebilecek birikimi olduğunu; ama üretilen her şeyin hemen marka olmadığını; uzun ve zahmetli satış, pazarlama, reklam, tanıtım yöntemleri bulunduğunu; önemli olanın tıpkı Nutella gibi müşteriyi çekebilmekte olduğunun da büyüklerimiz farkındadır sanırım…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.