Lastiklerinizi değiştirin, olmadı nazar boncuğu takın! Belma Toprak

Uzun süredir hep fiyat konuşuyoruz değil mi? Uzun bir süre de konuşmaya devam edeceğiz…

Aksi mümkün mü?

Geçmiş yazılarıma şöyle bir baktım da, ben biraz daha uzun bir süreden beri fiyat konuşuyormuşum. Mevcut otomotiv piyasası fiyattan başka hiçbir şeyi konuşmayı mümkün kılmıyor çünkü. Tasarımmış, motormuş, renkmiş… Geçmişte kaldı o günler.

Ben artık fiyat listelerine bakıp ‘Yok artık’ nidasıyla şok geçirmeleri bıraktım. O aşamayı çoktan geçmiş olmamız lazım diye düşünüyorum.  İnkar, öfke, pazarlıktan sonra kabullenme aşamasındayım. Bu beş evreden bir tek depresyon yok… Bir araba için depresyona girmeye de değmez zaten!

Arabası olan olmayan herkesin hep kafasında arabasını yenileme fikri olur hep. Yaklaşık 30 yıldır benim de öyle. Geldiğimiz nokta itibariyle ilk kez fiyat listelerine şöyle göz ucuyla dahi bakmıyorum. Kampanyalara bile… Şu şartlarda hangi kampanya işinizi görür? Hangi babayiğit marka işinizi görecek fiyat verebilir?

Öyleyse öl Sezar!

Yok yok ölmeyelim tabii ki… Ama biz pis fakirler, kendimize küçük sürprizler yapalım. Zaman kendinize küçük mutluluklar çıkarma zamanı (!) Mesela ben dört ay önce arabamın lastiklerini değiştirdiğim için çok mutluyum. Hem de bir yıla yakın sürecek olan vade farksız taksitlerle… Taksit yapmaktan nefret eden ben artık her şeye taksit yaptırıyorum. Enflasyondan kendimce intikam alıyorum sanki. Züğürt tesellisi işte…  O zaman ‘Bu lastikler bir yıl daha gider, acaba gereksiz mi, biraz daha beklesem mi, yeni bir araba alır mıyım’ diye sorular sormuştum kendime ve çekirdek ailem içindeki geniş çevreme. Ne kadar da iyimsermişim. Pişman oldum mu? Elbette hayır. Bilakis, yerinde bir karar vermişim. Mevcut arabayla devam. Bakımı da yapıldı. Hem de her zamankinden biraz daha titizlikle. Oh be dünya varmış. Üzerimden bir yük kalktı.

Hiçbir şey yapmasanız bile arabanızın bir yerine nazar boncuğu takın veya çıkartmasını yapıştırın (!) Ne de olsa belirsiz bir zaman diliminde sizinle olacak o araba.

Otoajanda.com’da en son test yazısında incelediği model için, “Stil sahibi ve dikkat çekmeyi seven, en iyiye sahip olmak isteyen müşterilere hitap ediyor” demiş sevgili arkadaşım Memduh (Taşlıcalı).

İlahi Memduh!

Stil mi kaldı, tarz mı?

Neyimiz varsa onu korumaya çalışıyoruz. Ne bulursak (orta sınıfta biraz parası olan için) onu alıyoruz…

Şaka bir yana otomobil hep imajından kaybediyor. Maalesef yerleşmiş ve yerinden bir türlü oynatılamayan genel bir kanıyla, altınızdaki araba 30 yaşında da olsa lükstür. Bu anlayış bir de cafeler, restoranlar ve biraz da AVM’ler için de geçerli. Bir fincan kahve içmeye veya iki tane lahmacun yemeye 30 yaşındaki arabanızla gidiyorsanız sizden ‘löküs’ yaşayan yoktur!

Ulaşım ihtiyacı, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde beslenme, barınma gibi en temel ihtiyaçlarla birlikte en alt sırada olması gerekir bence. Hem toplu taşıma hem de kendi aracımla yaptığım ulaşımlar böyle benim için. Ama şu ülkedeki milyonlarca kişi piramidin en tepesinde görür araba sahipliğini.

Ben mütevazı arabamla işe gideceğim, markete gideceğim, doktora gideceğim… Yürüyebilecek mesafede olsa yürürüm zaten. Ne kadar lüks olabilir, ne kadar ihtiyaç dışı olabilir bunları kendi arabamla yapabilmek? Arabasını zevk için, keyif için kullanan kaç kişidir ki aramızda…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.