Otomotivde üretim nisan sonu başlayacak mı?

OSD Başkanı ve Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün, zoom üzerinden yaptığı basın toplantısı sonrasında gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Koronavirüs nedeniyle duran üretimin yeniden ne zaman başlayacağından; gelecekte nelerin olabileceğine kadar bir çok soruya cevap arandı.

  • Üretim molaları nisan sonuna kadar uzuyor. Sonrasında ne olur?

Haydar Yenigün: Türkiye’de otomotiv sektörü üç nedenden dolayı durdu. Bir tanesi; salgın nedeniyle çalışanların korunması gerekiyordu. İkinci neden lojistik sistemi. Üçüncü neden pazar çöktü. İnsanlar can derdinde, araç almayı bıraktılar.

Durum böyle olunca ürettiğinizi satacak yeriniz de stoklayacak yeriniz de yok.  Bu üç neden fabrikaları durmaya zorladı. Geri ne zaman döneceğiz? Bu üç nedenin ortadan kalkması, şiddetinin azalması lazım…

Belki pazar tamamen açılıp da yine 17 milyona çıkmasın bir günde ama bir alışveriş olması lazım. Veya pandeminin insan üzerindeki etkisini zayıflatacak bir yöntem olması lazım, lojistik sisteminin bir şekilde çalışacağı bir sistem oluşması lazım.

Bunları öngörebildiğimiz sürece fabrikalarımızı, bayiliklerimizi açıp; üretime, satışa başlayabiliriz.

 

  • “Birçok senaryomuz var” dediniz. “A, B, C’yi bıraktık Z’ye kadar” diye. En iyimser ve en kötümser senaryonuzu öğrenebilir miyim? Tahmin yapmak çok zor diyorsunuz ama muhtemelen birçok senaryonuz var aklınızda.

En iyi senaryo en kısa zamanda geri dönmek. Ama “en kısa zamanı” tarif edemiyorum. Sanki en iyi, en mantıklı senaryo; 20-27 Nisan aralığında artık şirketlerin yavaş yavaş çalışmaya başlaması. Yani Nisan ayını kaybettikten sonra hemen geri dönmemiz, en iyi senaryodur bence.

Kötü senaryonun tarifini yapmak çok zor.

  • Bu süreçte bir şeyler de öğreniliyor. Acaba gelecekteki otomotiv üretimi için biz bugünlerden ne gibi dersler alıyoruz? Çok deneyimli bir otomotiv yöneticisisiniz, şirket yöneticisisiniz. Bu durum, sizin kafanızda yeni iş ve çalışma süreçlerinde neler uyandırıyor? Otomotiv bazında da örneğin elektrikli araçlara geçiş gibi süreçler ötelenebilir mi?

Sorunun iki cevabı var. Bir tanesi iş yapış şekillerimizde bir değişiklik olabilir mi, diğeri de esasında sistemde bizi zorlayan regülasyonlar ya da kanun koyucuların koyduğu bu kurallarda bir değişiklik olur mu? İkincisinden başlayayım.

Ben bu sürecin; elektrikli araçlara dönme trendini değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Elektrikli araçlara dönüşüm bundan bağımsız olarak devam edecek. Ancak bazı şeyler var.

Bazı trendlerde de değişim olacağını öngörmek lazım. Elektrikli araca dönüşüm gibi çok büyük bir trend değişikliği olacağını düşünmüyorum. Bu süreç acaba önümüzdeki dönemde araç paylaşım sistemlerini etkiler mi? Teorik olarak bakıldığında, “bu tür bir şeyi bir kere yaşadık, daha yaşamayacağız” yönündeki bakış açısıyla, etkilememesi lazım.

Ama başka bir bakış açısına göre de bugün Çin’in Wuhan kentinin tekrar açılmasıyla, insanların şehirden ayrılmak istemesi, toplu taşımaya yoğunlaşması vaka sayılarının artmasına neden oldu. Bu durumun ne kadar süreceğini öngörebiliyor olmamız lazım. O da aşının geliştirilmesi ile ilgili, yani bir yıllık süre içerisinde.

Belki de böyle bir hayat yaşayacağız. Demek ki o süreçte belki insanlar ortaklaşa kullanabilecekleri veya araç kiralamada araç paylaşımına belki biraz daha soğuk bakabilecekler. Ama bunun gerçek bir trend değişikliği olup olmayacağını anlamak bugünden çok mümkün değil.

Ancak önemli olan kısım ise biz şirketler olarak yaklaşık 5-6 yıldır belirsiz geleceği yönetmek üzere kendimizi düzenlemeye çalışıyoruz. Eski hayatımız çok daha kolaydı. Çünkü çok öngörülebilirdi, müşterilerin ne isteyeceği belli, trendler belli, teknoloji belli. O çerçevede bir iş planlıyorsunuz ve o plan büyük krizler haricinde çoğu zaman doğru çıkıyor. Ancak geçtiğimiz 5 yılda çok büyük değişiklikler var.

Bu salgın, o değişikliklerin daha da yüksek bir mertebede sonuçlar yaratacağının habercisi esasında. Dolayısıyla trendlerin bir kısmı değişmeyecek ama bir kısmının değişme ihtimali çok yüksek.

  • Sizin iş yapış süreçlerinizde; tek kapıdan giriş yerine artık bu tip önlemler için fabrikalarda ikinci, üçüncü kapılar olmasından tutun da çalışanlar arasında mesafe ya da aniden ortaya çıkan pandemi gibi hastalıklara veya daha da öngörmediğimiz şu anda aklıma gelmeyen değişimlere kadar aklınıza neler geldi? Neler düşünülüyor? Buna üretim malzemeleri de dahil. Örneğin anti bakteriyel malzemelerle otomobil parçaları üretilebilir mi? Şu anda bu tip malzemelere talep çoğaldı çünkü…

Çok doğru. Zaten biliyorsunuz şu anda çevik çalışma sistemleri uygulayan şirketler var. Şu andaki trend olan evden çalışma ile ilgili birçok şirketlerin uygulamaları vardı. Bizim sanayide genelde çok az uygulanır; bunu hatta hiç uygulamayan şirketlerimiz vardı.

Ama şu anda birçok şirketimiz, ya tamamen ya da belli bir kısım çalışanını evden çalışmaya yönlendirdi. Bunların artarak devam edeceğini öngörmek lazım. İş yapış şekillerimizde değişiklikler olacağını kabul etmek lazım.

Sadece pandemi ile alakalı değil yalnız. Zaten değişiklikler geliyordu bu biraz daha hızlandıracak. Bugün araç filtrasyon sistemleri belli bir mikro seviyede partikülü tutmak içinken şimdi bu konuda sadece Türkiye’de değil; dünyada, hatta Çin’de yapıldığına; sınai mülkiyet hakkının alındığına dair bilgiler geldi.

Araçlardaki filtrasyon sistemlerinin sadece toz vesaireyi değil, bakterileri de ortadan kaldıracak şekilde dönüşmesi de bir şey. Malzeme yüzeylerinin artık sadece estetik öngörülerle değil, aynı zamanda bakteri tutma barındırma özellikleri açısından hem malzeme seçiminde hem yüzey kalitesinde farklılıklar olacağı birçok trend var.

Ama tekrar ediyorum, bunlar büyük bir değişiklik yaratacak şiddette değiller.

  • Yan sanayii, ana sanayii ve yetkili satıcılar toplamına baktığımız zaman yaklaşık 350 – 400 bine yakın doğrudan çalışan var. Ana sanayii olarak sorarsam 51 bin çalışanınız var. Otomotiv ana sanayii bu işçileri ne kadar elinde tutmaya devam eder? Bu çok kritik, çalışanların en büyük endişesi şu anda. 

Tabii şirketlerin kendi planları ayrı. Bize üye olan şirketlerin tamamının kısa çalışma ödeneğine başvurduğunu biliyorum. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi haziran sonuna kadar olmakla birlikte 3 ay uzatılabilecek şekilde.

Benim öngörüm, önümüzdeki dönemde otomotiv gibi, eleman yetiştirilmesi zor ve yüksek kalibrede insan ihtiyacı olan bir sektörde devletin bu desteği vermeye devam edeceğini, dolayısıyla insanların iş garantilerinin olduğunu varsayıyorum.

İnsan kaynağı otomotiv sektöründe çok çok önemli. Gerek tedarik zincirinde gerek otomotivin ana sanayiinde…

  • Sonuçta siz şu garantiyi veriyorsunuz. Otomotiv ana sanayiinde, fabrikalarda işçi çıkartması şu süreçte olmayacak. İnsanlar da bu konuda bir endişe taşımasınlar.

Dedim ya, şirketlerin kendi ukdesindeki bir karar ama zaten olsaydı bugünlerde olurdu. Çünkü o zaman onu en erkenden yapmak lazım. Hiçbir şirketimiz bu yola başvurmadı.

Bence çok doğru bir davranış gösterdiler. Neticede bu iş uzadığı sürece, devlet yardımı da sürdüğü sürece bu iş konusunda aynı yorumu yapabilirim.

  • İthalat tarafında durum nasıl? Hep ihracatı konuşuyoruz. İthalat rakamlarını tam olarak göremiyoruz otomotiv sanayide… Tamam bayilerde şu dönem çok trafik yok ama bazı arkadaşlardan duyuyoruz, araçlar gelmiyor, gemiler yanaşamıyor. Bu yüzden araç alımında verilen tarihler Eylül, Ekimleri buluyor diye…

Yani şöyle söyleyeyim. Türkiye’de gemilerin yanaşması ile ilgili bir sıkıntı olduğunu zannetmiyorum. Ben kendi şirketimden biliyorum, mart ayının son iki günü gemi geldi, yanaştı ve araçları indirdik. Diğer limanların farklı durumda olacağını düşünmüyorum; ancak tersi ile ilgili bir tecrübem var.

Biz aynı zamanda tabii ki ihracat da yapıyoruz ve mesela ağır vasıta ihracatı yaptığımız firma, İtalya’ya yaptığımız ihracatı götürdü ve indiremeden geri getirdi. Çünkü oradaki limanlar kapatılmıştı. Bizim Türkiye’de böyle bir durum yok. Bizde gerek Cumhurbaşkanı gerek Maliye Bakanı sürekli aynı vurguyu yapıyor.

Bizde sokağa çıkma yasağı uygulanmıyor. Belli sınırlar var, işte 65 ve 20 yaş altı, üstü, ama ortadaki kesim kontrollü de olsa çıkabiliyor. En önemlisi, iş hayatının devamı ile alakalı bir engel yok. Yani limanlarımız çalışıyor. İsteyen fabrikalarımız çalışıyor.

Biz otomotivciler olarak duruyoruz ama beyaz eşyacılar çalışıyor. Gıdacılar çalışıyor. Anlatabiliyor muyum? Ben Türkiye ile alakalı böyle bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum, yurtdışında olduğu gibi.

  • O zaman doğru mu anladım, yurt dışında veya Avrupa’da, başka bir yerde üretim olduğu sürece bize araç gelmesinde bir sıkıntı yok o zaman. Değil mi?

Aynı şey değil. Çünkü diğer tarafta, az önce örneğini verdim, gönderdiğimiz arabayı almayan liman aynı zamanda araba da yüklemiyor. Onlardan kaynaklanan nedenlerden dolayı buraya gelişler aksayabilir. Bir de tabii başka bir tehlike var.

Onun da altını çizmek lazım. Şu anda Avrupa’da satılmayan araçların, Türkiye pazarı açık olduğu için buraya ciddi bir şekilde kayması bir konu esasında. Oradaki stoklardan bahsediyorum.

Türkiye’nin en çok satan otomobiller listesindeki ilk ithal marka Ford Focus Sedan.
  • Koronavirüs normale dönerse, hayat biraz daha normalleşmeye başlarsa bir talep patlaması olur mu yoksa yavaş yavaş mı, onunla ilgili nasıl bir tahminde bulunuyorsunuz? İnsanlar bir anda gideyim otomobil alayım der mi, yoksa farklı bir duygu, ruh hali içinde mi olur? Nasıl öngörüyorsunuz?

Söylediğini şöyle anlıyorum. Sayılar düşmeye başladı. Artık ölüm haberi almamaya başlıyoruz. Vakalar da 14 gün sonra iyileşip hastaneden çıkıyorlar. Bu aşamada, hayat normale dönmesi durumunda ben 2 nedenden dolayı satışın yüksek olma durumunu bekliyorum. 1’incisi bu yılın geciktirilen alımları, siparişleri yani şöyle düşünün.

Martın ortasından itibaren düşen iç pazar, şu anda muhtemelen dip seviye, mayısta da muhtemelen bir azalma ama mayısta geri döndüğümüz zaman artık o iki aylık net hayata geçirilmemiş siparişlerin veya taleplerin hayata geçirileceği bir geri kalan 6 ay var önümüzde. Bir bunun etkisi olacaktır.

Bir de aynı zamanda, geçen yılın son 2-3 ayına ve bu yılın ilk 2 ayına bakarsanız, rakamlarda göreceli olarak bir artış vardır. O da geçmiş yılların yani 2018 Ağustos’tan itibaren olan, ertelenen satışların hayata geçmesi idi.

Ben bu ikisinin üst üste geleceğini düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye pazarında ciddi bir artış bekliyorum. Az önceki söylediğiniz şartın olması durumunda.

  • Ama bir taraftan da kurlarda aşırı bir artış var. Her şey düzeldiği zaman, üretimler normal seviyelerine geçtiği zaman piyasaya çıkacak, satışa sunulacak araçlarda kur farkları olacak. Ve ciddi bir kur farkı olacağı için fiyatlarda inanılmaz bir artış olacak. İşte o noktada bu talebe bağlı olarak, hükümet her zaman sorulan bu ÖTV teşvikini falan gündeme getirebilir mi?

Şimdi, az önce bir şey söylemeye çalıştım. Bugünün şartlarında bugünü konuşuyoruz. O gün geldiğinde o günü konuşacağız. Ben bugün ÖTV şöyle olsun matrahlar böyle olsun demenin çok da doğru olmadığını düşünüyorum.

Bugün gerçekten bizim işçimizi, mühendisimizi korumamız lazım, sağlık dememiz lazım vs. vs. Ama hayat normale döndüğü zaman geçmiş dönemde konuşmaya başladığımız ve bu pandemi sebebiyle bıraktığımız noktadan tekrar devam etmemiz lazım. Mevcut satışları engelleyen engelleri ortadan kaldırmak lazım.

Bunları hepimiz biliyoruz zaten. Burada tekrar etmeme gerek yok. Ama iyi örnekler de vardı, geçtiğimiz yıl ve bir iki yıldır test ettiğimiz. Hurdanın sürekli olmasını mesela ve de örnekleri ile müdafaa ediyorduk biliyorsun.

Vergi sisteminin sürdürülebilir bir mekanizma olmadığını, devletin vergi gelirini azaltmayacak alternatif bir mekanizma üretilmesi gerektiğini ve bu konuda bir çalışma yaptığımızı sizlerle paylaşmıştım. Matrahlar denen şey tabii çok geride kaldı. Bugün konuşmaya gerek yok ama o gün geldiğinde, ister dolar ve euro yükselsin, ister yükselmesin bugünkü veya iki ay önceki halinde bile zaten sıkıntılıydı.

Onları konuşacağız tabii. Mevcut sistemin önündeki engellerin ortadan kalkması lazım, çünkü ben bunu, devletin bu işten kazançlı çıkması için, çünkü araç satmamız lazım ki ÖTV ve KDV geliri olsun. Araç satmamız lazım ki, yakıt satılsın.

Araç satmamız lazım ki, servisler, sigorta sistemi çalışsın. Biz araç satmadığımız zaman sadece bizden alınan vergiler değil, diğer bütün sistemden gelen vergiler esasında kayba uğruyor veya devlet kayba uğruyor.

  • Talebin gelebileceğinden bahsettiniz. Talep geri geldiği zaman, iyi senaryoda, diyelim ki Haziran’da, Temmuz’da geldiğinde sektörde stok sorunu olur mu? Geçen sene olduğu gibi… Siz biraz önce şeyi söylediniz; Avrupa’daki araçlar Türkiye’ye gelebilir diye. Bu stok sorununa bir çözüm olabilir mi? Bu arz talebe yetişir mi, talep geri geldiğinde? Tekrar bir stok sorunu yaşar mıyız?

Geçtiğimiz dönemde niye stok sorunu yaşadığımızı iyi anlayıp iyi analiz edersek önümüzdeki dönem stok sorunu yaşamayız. Geçtiğimiz dönemde stok sorununun nedeni neydi? Firmalar, ister distribütör, ister üretici, Türkiye pazarında hizmet veren firmalar önlerini göremiyorlardı. Önlemler anlık oluyordu.

Dolayısıyla bunlara karşı hazırlıklı olamıyorduk. Biliyorsunuz, otomotiv sektöründe bugün bir fabrikaya 10 bin tane üret, 15 gün sonra 15 bin tane üret dediğiniz zaman üretemez. Katalisti (katelizör) Güney Afrika’dan geliyor, çipi Japonya’dan geliyor, sacı Kore’den geliyor, Avrupa’dan geliyor.

Yani büyük bir mekanizma. Bunu öngörmemiz lazım. Yani, eğer, faiz desteği mesela, esas biliyorsunuz, geçtiğimiz dönemdeki artışı sağlayan en önemli şey faiz idi.  Ondan önce hurda indirimi, yıl sonunda maalesef bitti. Ondan önce geçici bir süre de olsa ÖTV indirimi idi. Bunları bugünden, sembolik olarak söyledim.

Hayat normale dönmeye başladığında, oturup kanun koyucularla, sektör temsilcileri, önümüzdeki uzun vadeye, orta uzun vadeye nasıl yansıtmamız lazım ki devletin gelirlerinde bir azalma olmasın, sistem de tıkanmasın diye. Bir mutabakata varılırsa, o zaman stokta problem olmaz. 

Türkiye’de 2 milyon adet araç üretim kapasitesi var. O kadar yazık ki. 2 milyon adet üretim kapasiteniz var ama geçtiğimiz aylarda araç sıkıntısı çektik. Bu hem halka yazıktır, ihtiyacını karşılayamadık, hem bize yazık, araç üretip satamadık, hem devlete yazık, araç satamadığımız zaman vergisini alamadı. Hiç kimseye yaramıyor.

  • 2 milyon kapasiteden bahsediyoruz ama sürekli yeni bir şey çıkıyor ve o kapasite hep düşük bir kapasite ile çalışıyor. Bu süreç uzarsa artık otomotivciler vazgeçip, hani hep 2 milyona yeniden kavuşmanın hayali kuruluyor ama bir küçülme olur mu? Artık kapasiteleri düşürüp ya da konsolidasyonlar artar mı? Ne gibi gelişmeler olabilir?

Zannetmiyorum. Yani onu yaratacak bir makroekonomik sistem olumsuzluğunu öngörmüyorum. Esasında burada çok net bir resim var. Geçen sene de konuşmuştuk. Türkiye’nin önünde çok büyük bir fırsat var.

Türkiye’nin elinde çok büyük imkanlar var. Yetişmiş insan gücü, yabancı dil konusunda sıkıntı çekmeyen, özellikle ofis çalışanları, mükemmel bir tedarik zinciri… Birçok ülkede yok bunlar. Tedarik sanayimiz gidip yurt dışında fabrikalar kurup onlara da hizmet etmeye başlıyor. Bunlar mücevher değerinde şeyler. Otomotiv sanayinin elindeki know-how. Özellikle hafif ticarideki know-how.

Onu çünkü biz yarattık burada. Bunlara baktığım zaman akılcı önlemlerle ve planlarla otomotiv sanayinin daralması değil, tam tersine büyümesi çok mümkün. Ben tam tersini düşünüyorum. Pazarla ilgili de, 1 milyon adede ulaşsak bile o pazarın çok düşük olduğuna inanıyorum.

80 küsur milyonluk ve kişi başına düşen araç sayısı 200’ün altında olan bir ülkede 1 milyon pazar çok sığ bir pazar. Tabii ki euro ve doların mertebesi burada çok önemli ancak Türkiye’nin geçmiş 10-15-20 yılına bakın, bu artışlarla birlikte otomotiv sanayiinde adedin de arttığını görüyorsunuz.

Haydar Yenigün: Dediğim gibi, bu dönemde herhangi bir kişi ve kuruluşun bir öngörüde bulunması çok doğru değil. Biraz sansasyon yaratmaya yönelik arkadaşlar, organizasyonlar vardır, onlar yapabilirler. Şu kadar sürede, şu kadar olacak gibi… Dünyada hiç kimse bilmiyor ki bunu, şu anda.

Sen nasıl gidişatı alıp otomotivde böyle olacak diyebilirsin. Çok zor. Biz şu anda ne yapıyoruz? Biz şu anda elimizdeki en iyi dataya göre, daha doğrusu data değil de en iyi tahmine göre diyelim, eğer bu dönem böyle olursa, az önce söylediğim gibi geri çekilmiş veya ertelenmiş talepte tekrar gelirse, bu iş yılın ikinci çeyreği sonundan itibaren de şöyle giderse, yıl sonunda da buraya gelir gibi, çok veriye değil de tahmine, öngörüye dayanan bir plan yapıyoruz. Bunu her şirket yapıyor.

Biz OSD olarak da yapıyoruz. Şirket olarak da yapıyoruz. Ama onları her hafta veya 15 günde bir revize ediyoruz.

  • Kısa çalışma ödeneğine başvurmuşsunuzdur. Otomotive özel, spesifik bir çalışma olacak mı? Bunun için bir çalışma var mı?

Bence şu anda devlet çok çok önemli bir adım attı. Bu kısa çalışma ödeneğini zamanlıca çıkardı ve kapsamını da oldukça geniş tuttu. Tabi beklentimiz daha farklı bir kısa çalışma ödeneği yönündeydi. Biliyorsunuz orada kurallar var, gayet bürokratik bir sistem çalışıyor. Eleştirebilirsiniz de…

Ama bence öyle büyük bir kapsamla açıkladı ki devlet bunu; çok da eleştirilecek bir şey bulamıyorum. Gerçekten şu anda irili ufaklı birçok şirket bu durumda… Onların hepsine bu desteği vereceklerini söylediler, bir miktar da esneklik yarattılar.

Beklentimiz neydi? Asgari ücretin yüzde 150’si diye bir sınır koyuldu. Biz ise gerek OSD gerekse diğer STK’lar olarak yaptığımız başvurularda bunun; asgari ücretin yüzde 300’ü olarak uygulanmasını talep etmiştik. Şu an için bence bu bir problem değil. Çünkü şu an en önemli şey, “otomotivdeki çalışan aileyi” bozmamamız.

Otomotivdeki çalışanlar çok değerli, çok iyi eğitim almış insanlar. Bugün bir fabrikanın çalışanlarına, mühendislerine, o fabrikaya hizmet veren dış kaynağı yani lojistik firmasına, vesaireye “Ben senle artık çalışmıyorum, şu anda maaşını veremiyorum, 3 ay sonra bakarız” diyecek bir sektörde değiliz biz.

2008-2009’da da birçok firma aylarca; gerek devlet desteği gerek kendi desteğiyle çalışanlarını tuttu. Bunlar çok önemli şeyler. O yüzden devletin şu anda yaptığı en önemli şey, bence bu açıklama ve uygulama.

Sıkıntıları var mı? Ben her akşam, benim şirkette saat 17:00’de Zoom üzerinden 3 – 3 bin 500 kişiyle canlı bağlantı yapıyorum. Bunu yaparken, “Kısa çalışma ödeneğinden biz nasıl olumsuz etkileneceğiz?” soruları geliyor.

Normal şartlarda kısa çalışma ödeneği alan kişinin, eğer şirketten aldığı maaşı daha yüksekse ve devletin vereceği para da maksimum asgari ücretin yüzde 150’si olduğu için arada bir fark olabilir.

O çalışan arkadaşım belki 100 TL alıyorsa, devletten 80 TL alacak, 20 TL eksik kalacak. Eskiden şirket istese de bunu kapatamıyordu. Ama geçen hafta yapılan açıklama ile bunun önü açıldı. En değerli olan, bu aileyi bir arada tutmamız. Otomotiv sanayi çalışanlarının işlerini kaybetmemesini sağlamamız lazım.

Ayrıca devlet desteği olarak; ihracatçılar için Eximbank kredilerinin 3 ay ötelenmesi de çok önemli. Bunun gibi bazı vergilerin, vesaireleri ötelenmesi gibi şeyler var.

Bir de en büyük iş ortağımız olan tedarik sanayiindeki firmaların sıcak paraya kavuşması kolaylaştırılmalı. Onların nakde ulaşması gerekiyor. Bunlar Eximbank kredileri de değil, o parayı almışsınız ve geri vermeniz lazım.

Bunun için de nakde ihtiyacınız var. Biz büyük şirketler bunu nispeten daha kolay yapabiliyoruz ama küçük şirketlerin daha kolay ulaşması gerekli.

Avrupa’da 19 Aralık’ta açıklanan “Yeşil Dönüşüm”. Çok çok çok ciddi şartlar belirleniyor özellikle ağır vasıtada. Ağır vasıta üreticilerinin teknolojilerinin yetmediği bir seviyede emisyon istiyor. Orada da AB ilgili komisyonuna tavsiyeler anlamında bu tür konuları artık konuşmaya başlıyorlar.

Bizim de eş zamanlı olarak Türkiye’de sektörün karşılaştığı bu ciddi sorunları ortadan kaldıracak, uzun vadeli çözümleri yakın zamanda konuşmaya başlamamız lazım.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.