Range Rover sahipleri cimrilik yapmayın!

 

Bana çok ilginç gelen bir şeyi yeni fark ettim.

 

Türkiye’de lüks restoranlara giden paralı müşterilerin genellikle lüks otomobilleri de vardır ya. İşte o paralı müşteriler havalı 4X4’lerle anılıyorlar genellikle.

En çok da fiyatı 231 bin liradan başlayıp 810 bin liraya kadar uzanan Range Rover ile…

Burada Range Rover bir sembol tabii ki, ama ne denli dominant bir sembol olduğunu fark etmenin şaşkınlığı içindeyim.   

 

Hikaye şu.

Hafta içinde Turistik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği’nin (TUROB) bir toplantısına katıldım.

Merak etmeyin otelci olmuyorum. Turizm ve otelcilikle ilgili kültürümü artırmak istedim diyelim.

Fonda lüks restorancılar konuşuyor.

Heyhat, otomobiller yakamı bırakmıyor işte ya da tamamen algıda seçicilik. B

ir turizm ve gastronomiye ilişkin toplantıda en fazla duyacağım kelimelerden birinin Range Rover olacağı 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Tartışma konusu, İstanbul’daki lüks restoranların aslında dünyadaki benzerlerinden ne kadar ekonomik olduğu…

Ve de müşterilerin cimriliği… Cimri kelimesi tamamen bana ait bir yanlışlık olmasın. 

 

Pası, Sunset’in patronu Barış Tansever veriyor: 

“Türkiye’de kaç restoranda kişi başı 50 Euro’nun üzerinde yemek yiyorsunuz. Türkiye’deki 18 bin lokanta arasında sadece 50’sinde. Biz (toplantıya konuşmacı olarak katılan diğer lüks restoran patronlarını kastediyor) İstanbul’un enpahalı 10 lokantasının sahibiyiz. Benim restoranımda içki dahil ortalama fiyat 80 Euro. Alkol olduğunda 40-50 Euro. Bir hanımefendi benim restoranıma gelmeden önce gidip 300 liraya saçını yaptırıyor, koluna birkaç bin dolarlık Hermes’i takıyor. Ama burada yemeğe 100 Euro verince içi pır pır ediyor.” 

 

Devam ediyor: 

 

“Mesela adam yemeği pahalı buluyor , garsona vereceği bahşisten bile kesiyor ama kapıda Range Rover’ı getiren valeye 50 lira veriyor.”

 

Mikla ve Numnum’un sahibi Mehmet Gürs, pası alıyor: 

“Bazı şeyleri daha pahalı almaya razı adam. Mesela Range Rover’ın en pahalısını, en ful olanını alıyor. Ama iş yemeğe gelince fazla para vermek istemiyor…”

Bir pas da İstanbul Doors Grubu Koordinatörü Rıza Büyükuğur’dan: 

 “Londra’da 150 pound’u rahatlıkla ödeyen insanlar burada 50 pound ödemeyi zul sayıyor. Londra yemekler pahalı ama restorancılık maliyetleri personel hariç Türkiye’den çok daha ucuz.”

 

Ve yine Mermet Gürs:

“Range Rover da İngiltere’de buradan çok daha ucuz.”

Bu arada İstanbul’da vale bahşiş tarifesi 50 liraymış. İyi para. Müdavimi olduğumuz balık restoranının valesi Ahmet’e verdiğimiz 10 liralar için yaptığım bütün dırdırları geri çekiyorum. 

 

Not aldığım cümlelerden biri Frankie’nin sahibi Kaya Demirer’den.

 

Range Rover ile bir ilgisi yok ama ilgimi çekti:  

“İspanya’da turist harcamaları son 10 yılda ikiye katlandı. Nedeni de gastronomi.”

Hayın Sayın Demirer burada itiraz ediyorum. O sadece nedenlerden biri. 

Mesela Barselona… Siz de bu şehri çok iyi bilirsiniz mutlaka. 

Benim kendime göre bir tarifim var: Bir tutam Miro, çokça Gaudi’yi bir kasede karıştırın. Az Picasso ve Dali ekleyin. Üzerine bir ölçü futbol. İsteğe göre deniz-güneş-kum da koyabilirsiniz. Ha bir tutam da La Boqueria pazarı seyri serpiştirebilirsiniz. Yanında  alışveriş? Paşa gönlünüz bilir. Malzemeleri zevkinize göre artırabilirsiniz, azaltabilirsiniz ve en önemlisi çeşitlendirebilirsiniz. Sonra çok da pahalı olmayan küçük bir cafe’ye oturup  Sangria’nızı yudumlayabilir, 3-5  tapasın tadına bakabilir, bu sırada La Rambla’dan piyasa yapanları da seyre dalabilirsiniz…

Ve o dünyanın bir parçası olmanın verdiği hazla hızlanan kalp atışları. Kalp atışları ne kadar hızlıysa para harcamaya da o kadar hazırsınız demektir. Bir daha mı geleceğiz dünyaya!

Akşam hoş bir restoranda hatırı sayılır bir para verme kıvamına gelmişsinizdir  artık. Ya da birkaç yüz Euro vermeyi göze alarak, İspanyol bir şefin ‘deneysel çalışmalarına denek’ olmaya…. 

Ve bütün bunlar için bir Range Rover’a da gerek yok. Yürümek yeter.  Range Rover’ınızla gittiğinizde de kimsenin umurunda olmayacaktır zaten.

İstanbul da birgün öyle olduğunda, siz de, sadece Range Rover’ıyla gelenden değil değil, kapınıza yaya olarak gelenden de iyi para alırsınız emin olun. Nasıl Range Rover’ı üretip satanlar imaja aslında İngiltere’yi de (veya otomotivle ilgili olmayan soyut başka şeyleri de) dahil ediyorsa, siz de İstanbul’u dahil edersiniz…

Ama bugün vermez efendim. 

New York’taki Cipriani’ye verir ama buradakine vermez. Verse de gönülsüz verir. Çünkü kendini elit hissedenlerin ve hissetmek isteyenlerin bir arada olabileceği 10-15 tane mekan vardır, onlardan birisi de sizinkidir. 

Siz lüks olabilirsiniz, ama Türkiye değil… Ormanın ortasına kondurduğunuz bin odalı sarayla lüks değil, olsa olsa görgüsüz olursunuz.   

Bodrum’da hiçbir özelliği olmayan tek bir lahmacuna 50 lira verdiğinizde de durum budur. 

Mesele sadece 3-5 Range Rover değil, hâlâ anlamadınız mı?

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.