‘Otomobilde de mahalle baskısı olur mu’ demeyin

Mahalle baskısı: Hepimiz bir mahalleye doğduk, hepimizin adresinde bir mahalle var. Geçen gün site içinde yürüyüş yaparken park halindeki otomobillere şöyle bir bakarken önce geçmişe gittim. Sonra şu soru aklıma geldi: Peki senin mahallende otomobil seçimi baskısı ne?

Yüksek lisans öğrencisiyim, yarı zamanlı çalışmaya başlamışım. Haftasonları da Maslak’ta tüm gün distribütör merkez showroomunda (kendi isteğimle) çalışıyorum. O kadar fazla devam ettim ki bir süre sonra asli işimin o olduğunu düşünenler dahi oldu bizim binada.

Tüketici davranışları üzerine tez yazdıracak kadar görüşme yaptığımı hatırlıyorum.

O günlerin otomobil donanımları üzerine en akıl almaz diyalogları arasında klima vardı. Klimalı otomobilin çekişi düşer, hem de yakıt tüketimi artar. Peki ya rahatlığı? Türkiye’de senede toplam kabaca 100,000 otomobilin satıldığı ama ithalatın da sunduğu seçenekler ile kafa karıştırdığı zamanlar.

O günlerde kendime ait Fransız markası yerli otomobilim var. Kliması yok ve düz vitesli. Sattığım otomobillerin bazıları ise klimalı. Müşterilerin de bu konfordan yararlanmasna da değineceğim.

Kimse yolculukta rahatını değil de yerli otomobil bayilerinde (yerli otomobillerde o zamanlar klima seçeneği yok) çalışan satış ekibi gibi konuşuyor. Tercih otomobil yerli olmasın ama kliması da olmasın.

Mahalledekiler neden bile bile çok yakan ve düşük performanslı araba aldın diye sormasın. Akıllı olalım yazın terleyelim! Klimalı satın alıp gerekmiyorsa kapatmayı düşünemeyelim ama!

Sonrasında otomatik seçenekler artmaya başladı. Zaman geçmiş mekan değişmiş ve yine showroomda müşteri ağırlayıp satış görüşmeleri yaparken konu otomatik vites seçeneğine geldiğinde birbirinden değişik karşı fikirler: otomatik şanzuman arıza yapar. Yaparsa da o otomobil iflah olmaz. Hem yakıt tüketimi de artar.

Şimdi bazıları hemen diyecekler ki o zamanların otomatik şanzumanları öyleydi böyleydi. Hayır. Gerçek tork konvertörlü hidrolik şanzumanlar; ister 3 kademeli olsun ister 4… Düz vitesli otomobillerden daha yumuşak, güvenli ve tamiri kolay seçeneklerdi.

Mahalleye otomatik araba ile gelmenin en utanç verici baskısı ise erkek adam otomatik arabaya biner mi? “Kadın işidir otomatik araba” sözünü yeter ki işitmesin. İstanbul’da dur-kalk bas debriyaja ama mahalleden söz söyletme kendine.

O yıl için yerli otomatik seçenek var mıydı? Çok araştırmayalım. Hayır.

Otomatik bir Mercedes veya BMW (dikkat edin Audi yok; zira Audi o zaman listeye aday dahi olamaz) oldu mu mahallede kötü söz olmaz neticede ama hangi mahalleden bahsediyoruz?

Dönüp bakalım bu otomobillerin durumuna güzel ülkemizde neredeyse o dönemden otomatik bulmakta çok zorlanırız.

Nedense ön elektrikli camlar, merkezi kilit veya dış aynalar hiç mahalle baskısı konusu olmadı. Ama metalik boya oldu. Metalik boya bir kez çizilirse bir daha tutturulamaz idi. O nedenle de mahalleye metalik otomobille gidebilmenin yolu füme Doğan’a kadar beklendi.

Önyargılar, belden aşağı vuran yıkıcı rekabet, kulaktan dolma bilgiler otomobil müşterisinin üzerindeki mahalle baskısını hep azdırdı.

Ama en güzel dönem yazının ikinci bölümünde:

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.