Bir sabah ansızın

ÖTV, açık adıyla özel tüketim vergisi yürürlüğe girdiğinde tarihler 1 Ekim 2002’yi gösteriyordu. Görünen gerekçe Amaç Avrupa Birliği’ne uyum sağlamak olsa da 1999 depreminin yol açtığı yaraların ‘vergi’ yoluyla sarılabilmesi için ‘açılan yollardan’ biriydi. 2001 krizinin deprem kadar yüksek yıkıcı etkisini de unutmamak gerek. Bu tarih öncesine kadar, tüm otomobillerden değişik isimler kalemler altında ilk satın alımda yüzde 40 vergi alınıyordu.  Yeni sistemde ÖTV oranları 1600 cc ve altında yüzde 27, 1600 cc ile 2000 cc arasında yüzde 46, 2000 cc üzerinde yüzde 50 olarak belirlendi. Artı yüzde 18 KDV de var tabii. İlk etapta yeni sistemde artış yokmuş gibi görünse de, vardı. Söz gelimi yüzde 27 ÖTV ve yüzde 18 KDV ile ilk satın alımda ödenen vergi yüzde 49’a çıkmıştı.

Sonra geldi Ekim 2003. ÖTV sırasıyla yüzde 30, 52 ve 75 oldu…

Yaklaşık bir yıl sonrası.  Kasım 2004… Yüzde 37, 60 ve 84’e yükseldi.

2009 yılında piyasayı canlandırmak için geçici bir süre yapılan indirimi saymazsak, 2004 yılından sonraki 7 yıl ÖTV oranlarında değişiklik olmadı.

Ekim 2011. Özellikle lüks otomobili sallayan ÖTV artışı bu tarihte geldi… Yüzde 37 yerinde kaldı. Diğer iki dilimdeki ÖTV yüzde 80 ve yüzde 130’a çıktı.

Bitmedi…

Eylül 2012… Geçen sefer yapmadığımız düzeltmeyi yapalım diye düşünüldü herhalde. Türkiye’de otomobil müşterilerinin yüzde 90’ının tercih ettiği, diğer bir ifadeyle ancak parasının yettiği 1600 cc ve altındaki otomobillerde ÖTV yüzde 37’den 40’a yükseltildi.

Ve şimdilik son değişiklik. 1 Ocak 2014. Yüzde 45, 90 ve 145…

İlk uygulamayı da sayarsak, 13 yılda 7 artış.  Yüzde 27’den yüzde 45’e, yüzde 46’dan yüzde 90’a, yüzde 50’den yüzde 145’e.  İndirim ise geçici süreyle sadece bir kez.

Peki neden bu kadar ‘yakın dönem ekonomik tarihsel rakamsal ansiklopedik’ bilgiyi alt alta saydım. Çünkü…

Bu ülkede ortalama bir vatandaşın hayalleri hep iki anahtar etrafında dönmüştür. Son 50 yılın siyasetçileri de vaatlerini bu iki anahtarın etrafında örmüştür. Bugün geldiğimiz noktada bizim kafalarımızda lüksün tanımı çok değişti, ama bürokrasinin gözünde mütevazı bir otomobil hâlâ bir servet…

Yukarıdaki rakamlar, 3-5 bin marjinal alıcı dışında, ‘ihtiyaç ile zenginlik’ arasındaki farkı artık çok iyi bilen otomobil müşterileri ile kamunun bakış açısı arasındaki ters grafiği net bir şekilde ortaya koyuyor. Avrupa’da 30 bin liraya satılan bir otomobile 55-60 bin lira vererek gösteriş yapmıyoruz biz, sadece bir ihtiyaç için çok fazla para ödüyoruz. Bunun için de her geçen gün daha çok çalışıyoruz. Ve lütfen, ama lütfen ‘peki cari açık ne olacak’ diye de lafa girmeyelim artık…

Son 12 yıldır hep bir gece ansızın geldi ÖTV artışları. Akşam yattık sabah kalktık, bir baktık ki üçer beşer arttı ÖTV oranları… Daha biz uyurken resmileşti kararlar.  2014 yılının son 3 gününe girerken de otomotiv sektöründe adı konmamış korku, kafaların içinde dile getirilmeyen bir tedirginlik var. Daha geçen ekim ayında vergilendirmede yeni sisteme geçileceği dedikoduları alıp yürümedi mi? Söylentilere göre yeni sistemde 1500 ile 1600 cc’lik otomobiller de farklı bir vergi diliminde değerlendirilecekti. Bu sadece dedikodu muydu, yoksa nabız yoklama mıydı bilmiyorum ama ortaya çıkan tedirginlik halesi hala dağılmadı.

Geçen yılın ilk gününde, sektörden üç kişiye o meşum haberi ben vermiştim. Hatta onlardan biri, yılbaşının ilk günü için erken sayılabilecek bir saat olduğu için uyku mahmurluğuyla konunun Motorlu Taşıtlar Vergisi olduğu sanmış ve fiyatlarda pek bir farkı olmayacağını söylemişti, ben de bozuntuya vermemiştim. Haber kısa sürede yayıldı tabii…

2015’in ilk gününe ‘inşallah vergi indirimiyle uyanırız’ diyeceğim, ama bu mümkün değilden bile öte bir şey gibi şu günlerde… En azından birbirimize haber vermeyi gerektirecek bir değişiklik olmaz umuduyla iyi yıllar diliyorum.

  

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.