Park edilen değil, terk edilen karavanlar

Gerçek karavancıları tenzih ediyorum… Karavanın başrolde olduğu yaşam tarzına aşkla bağlı olanlar dışında kalan karavan sahiplerine de seslenmek istiyorum: -Hevesiniz ne çabuk geçti değil mi?

Önce pandemi, sonra depremin de etkisiyle koşarak aldığınız çekme veya motokaravanların, evde giysi askısı işlevi gören atıl koşu bantlarına dönüştüğünü itiraf edebilir misiniz?

Tek farkı yürüme bandını evin bir köşesine sıkıştırıyoruz, karavanları ise sokağın bir köşesine… Ev sizin tamam da, sokak hepimizin…

Balma Toprak

Trafik açısından önemli bir sorun olarak gördüğüm bu konuya geçmeden önce karavan piyasasında fırtına gibi geçen

Son 2-3 yılı hatırlayalım:

Sadece Türkiye’de değil, dünyada, bilhassa Avrupa’da da olağanüstü bir talep söz konusu oldu bu dönemde.

Covid 19 salgını ve bu salgına bağlı olarak seyahat ve turizm endüstrisindeki kısıtlamalar, tedarik sorunları talebi artıran başlıca unsurlar oldu. Buna Türkiye’ye özel olarak depremin oluşturduğu psikolojiyi de ekleyebiliriz…

2021 yılı satışlar açışından tarihin en iyi yılıydı… Avrupa’ya bakarsak; 2019 yılında 210 bin, 2020 yılında 236 bin adetlik satışa karşın 2021 yılında bu rakam 260 bine ulaştı. 2022 yılında talep biraz duruldu ve satış adedi 218 bine geriledi. 2023 yılında gerileme devam ederken, yılın ilk yarısında yüzde 10 civarında bir düşüş kaydedildi.

Resmi kayıtlara göre Türkiye’de araç parkında 220 bin civarında, Avrupa’da yaklaşık 6 milyon karavan bulunuyor. Dünya genelinde karavan sayısı toplamda 15 milyonu buluyor.

Talebin hep yüksek olduğu ABD’ye ilişkin bir parantez açalım. TOBB’un Türkiye’de Karavan Sektörü Durum Analiz Raporu’nda yer alan ABD Karavan Endüstri Birliği verilerine göre; 400 imalatçı, parça ve satış sonrası tedarikçisinden oluşan sektör, ABD’de yaklaşık 114 milyar dolarlık bir hacmi ifade ediyor. ABD’de 2019 yılında yüzde 12’si çekme olmak üzere 482 bin karavan araç üretildi. Sektörün talep hızı 2020 ve 2021 yıllarında inanılmaz derecede hızlandı ve yüzde 80 talep artışı gerçekleşti.

Türkiye’de ani talebin yarattığı park konusuna dönersek:

Art arda gerçekleştirilen fuar, tanıtım etkinliklerinin aklıma ilk getirdiği şey sokağımızın neredeyse bir karavan parkına dönüşmesi oluyor maalesef. Çoğu zaman bir araçlık yer bulamadığımız şehrin tamamı böyle neredeyse.

Üç yönde cephesi olan evimizde hangi odanın penceresinden baksam en az 2-3 karavan görüyorum. Genellikle de çekme diye tabir edilen karavanlar. ‘Mevsimi değil park etmeleri normal’ diyeceksiniz ama bahar ve yaz ayları boyunca da aynı karavanlar aynı yerde sürekli…

Park edilmiş değil, neredeyse terk edilmiş…

Günlerce, haftalarca, aylarca yerinden kımıldatılmadan öylece duruyorlar.

Son bir hafta içinde günlük hayatıma konu olan karavanlardan birkaç kuple:

  • Bizim evin kapalı garajına komşulardan biri bırakmış çekme karavanını. Hem de kendi dairesine ait olmayan bir yere… Epey bir gürültü koptu bu yüzden.
  • Yürüyüş güzergahımdaki epey büyük bir açık otoparkın neredeyse tamamı karavan dolu.
  • Bizim sokakta, zabıtanın aylardır aynı yerde duran çekme karavanın camına yapıştırdığı ikaz yazısının ardından, sahibi hemen arka sokağa çekti.

Vesaire vesaire…

Dikkat ederseniz listede hiç doğayla, karavanın ana amaçlarıyla ilgili hiçbir şey yok…

Karavan sahiplerinin (karavan severlerin değil, onlar zaten bunları biliyor ve gereğini yapıyordur) öncelikle istediği yere park edemeyeceğini, öyle kafasına göre karavan park alanları dışında konaklayamayacaklarını öğrenmeleri gerek…

Yoksa böyle devam ederse karavanlar bir arzu nesnesinden çok, şikayet objesine dönüşecek ışık hızıyla…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.