Sokağa çıkma yasağında ilk işimiz depoyu fullemek oldu

Kendi OHAL’imizi ilan ettiğimizde ilk işimiz depoyu fullemek oldu. Evet evdeyiz, araç kullanımında da kısıtlamalar var ama ya ihtiyaç olursa.

Yaklaşık 20 gün kadar önce ailece kendi OHAL’imizi ilan ettiğimizde ilk işimiz arabanın deposunu fullemek olmuştu.

İroni…

Koronavirüs tedbirleri kapsamında özel araç kullanımı da dahil getirilen kısıtlamalar ve garajında full depo bekleyen bir aracın verdiği özgürlük hissi… Pratikte ihtiyacın olmamasına rağmen yaşadığın güven duygusu.

Ya ihtiyaç olursa…

Eminim kendilerini gönüllü karantinaya alan birçoğumuz bugünlerde evininin önündeki, garajındaki arabalarını acaba bir terslik var mı, çalışıyor mu diye kontrol ediyordur ara ara.

İçgüdü o kadar baskın bir davranış biçimidir ki; hayatta yapmam etmem dediğiniz şeylerin en âlâsını yaparken bulursunuz kendinizi. Yıllar önce “Herhangi bir kapkaça uğrarsam bırakırım çantamı, yüzden 100 sakin olurum, canımdan önemli mi” derken; başıma geldiğinde çantamın sapına asılmış; çığlık çığlığa yerde sürüklenirken bulmuştum kendimi. Bugünlerde bir yandan evlerinde makarna stoklayanlara kızarken; bir yandan da sanaldan her market siparişi verdiğinde listeye birer birer makarna, un sıkıştırmak da bir içgüdü mesela.

Kesin öyle, çünkü kendimden biliyorum.

Ya ihtiyaç olursa…

Sonra bir 11 Nisan sabahına uyandık. Sonra 12 Nisan sabahına. Sosyal medyadaki yüksek desibelli gürültünün tam zıddı olarak pratikte sonsuz bir sessizliğe… Belediyenin çöp kamyonları dışında tek bir motor sesi olmayan, en sakin tatil köyünde bile bulamayacağınız, balkona çıktığınızda fonda bir şehir sesinin olmadığı bir sessizliğe. Ve o şehir sesinin neredeyse tamamının motorlu araçlardan kaynaklandığını farketmek…

İyi mi? Kötü mü?

Distopya mı? Ütopya mı?

Bilemedim…

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.